Video není dostupné.
Omlouváme se.

Rum Suresi Mucize mi?

Sdílet
Vložit
  • čas přidán 15. 08. 2024
  • #rum suresi #kuran #mucize
    Acelesi olanlar için çok kısa özet: 32:14
    0:44 Geleneksel mucize anlatımı
    2:30 Mucize iddiasını çürüten üç nokta
    3:03 Kıraat farklılığı
    9:50 Bid' kelimesindeki belirsizlik
    17:50 Başkaları tarafından da tahmin edilebilirlik
    23:03 Ayetin iddiası doğru çıkmasaydı ne olacaktı?
    28:19 Kuran'ın retorik gücü ve Müslümanın vahye yaklaşımı
    32:14 Konunun özeti
    Bu videoda Rum suresinin gelecekten haber vermesini mucize olarak görmenin önündeki üç engeli anlatıyorum: Kıraat farklılığı, bid' kelimesindeki belirsizlik ve tahmin edilebilirlik..

Komentáře • 3

  • @dilsiz6017
    @dilsiz6017 Před měsícem

    Çok güzel bir video olmuş ellerinize sağlık 🌿👍

  • @beyaz4227
    @beyaz4227 Před 5 měsíci +1

    Konuyu çok güzel bir şekilde ele almışsınız,faydalı oldu.Teşekkürler hocam

  • @Mustafa_Alper
    @Mustafa_Alper  Před rokem +3

    30:06'de verdiğim örnek yarım kaldı. İlgilenenler için buradan tamamlayayım...
    Sahabeden Cabir b. Semüre Hz. Peygamberden aktarıyor: “Kayser helak olduğunda ondan sonra daha kayser olmayacak! Kisra helak olduğunda ondan sonra bir daha kisra gelmeyecek. Nefsim elinde olana yemin ederim ki onların hazinelerini Allah yolunda harcayacaksınız.” (Buhari, 3121, 3027; Müslim, 2919, 6629.)
    Bu hadisten doğal olarak hepimiz anlıyoruz ki Bizans İmparatoru Heraklius (610-641) ve Sasani Şahı II. Hüsrev (590-628) öldüklerinde yerlerine başka kral geçmeyip devletleri yıkılacak ve güçleri Müslümanlara geçecek. Kuran’dan sonraki en sahih iki hadis kaynağında kayıtlı bir hadis bu. Lakin realitede böyle olmamış. Kastedilen İran kisrâsından sonra yönetim zayıflamış ve nihayet 651 yılında Hz. Osman döneminde Sasani İmparatorluğu tamamen fethedilmişse de kayser böyle olmadı. 1453’e kadar birçok kral yüzyıllarca hüküm sürdü. Buradan doğal ve zorunlu olarak, Hz. Peygamberin yanıldığını söylememiz gerekiyor öyle değil mi? Rum suresi gibi bazı yerlerde aynı krala dair iddiası tuttuğu gibi burada olduğu bazı yerlerde tutmamış. Dürüstlük bunu kabul etmeyi gerektirmez mi?
    Yok işte, öyle değil. Buyurun son kayser ve kisra örneğinde âlimlerimiz bizi aydınlatsın:
    Beyhakî diyor ki: “Kureyş Şam’a fazlasıyla bağımlıydı. Geçiminin çoğunu (kervan ticaretiyle) oradan sağlıyordu. Irak’a da gidip gelirlerdi. Bu durumda Şam ve Irak toplumlarının aksine küfürden ayrılıp İslam’a girdikleri takdirde bu iki bölgeyle ticari bağlarının kopup geçim sıkıntısı yaşayacaklarından korkuyorlardı. Hz. Peygamberimiz onlara söz konusu hadiste geçen vaadi bildirerek cevap vermiştir. Onun belirttiği şekilde, ne Irak topraklarında kisrânın, ne Şam topraklarında kayserin gücü kalmayacaktır. Allah Teâlâ onun dediği gibi Irak ve Faris’ten kisranın, Şam’dan kayserin ardını kesmiştir. Hz. Peygamber kisrâ hakkında “Mülkü paramparça edilecek” dediği için bundan böyle kisraların hükmü kalmamış, kayser hakkında da “Allah onun mülkünü sabit kıldı/ kılsın” dediği için Rum memleketlerinde bugüne dek yaşamışlardır. Onun mülk ve iktidarı yalnız Şam’dan çekilmiştir.” (Delâülü’n-Nübüvve, 4/394.)
    Nevevi de Şafiî’nin ve diğer âlimlerin yorumuna referans vererek hadisin kisrânın Irak’ta, Kayserin Şam’da kalmayacağı manasına geldiği belirtir. Gerçekten de Allah Resulünün bedduasıyla kisrânın iktidarı tamamen dağılırken kayser Şam’da hezimete uğramış, idaresi altındaki en uzak bölgelere girilmiştir. Böylelikle yönetimleri Müslümanların eline geçmiştir. (Şerhu Sahih Müslim, 18/42.)
    Hattabi’nin izahı benzerdir: “Allah tarafından kisrânın ardının kesildiği ve hazinelerin Allah yolunda infak edildiği, topraklarına Müslümanların mirasçı olduğu malum. Rum meliki kaysere gelince, en gözde idare bölgesi -Hristiyanların hac ibadetini ifa ettikleri Beyt-i Makdis’in de yer aldığı- Şam’dı. Kureyş’in dış ticaret merkezi de burasıydı ve kayser buradan Müslümanlar tarafından sürülmüş, hazineleri ve malları ele geçirilmiştir. Ondan sonra buraya başka kayser riyaset etmemiştir.” (A’lâmü’l-Hadis, 2/1447.)
    İbn Hacer hadisin maksadının her halükarda gerçekleştiğini söyler. Zira onların saltanatı daha sonraları Hz. Peygamber dönemindeki gibi -tıpkı onun buyurduğu üzere- olmamıştır. (Fethu’l-Barî, 6/624.)
    İbn Kesir de tıpkı Nevevi gibi Şafiî’nin ve başka âlimlerin izahına dayanarak Arapların Müslüman olmaları durumunda ticaret merkezleri olan Şam ve Irak ile bağlarının kopacağından korktuklarını ve bunu Allah Resulüne şikâyet ettiklerinde “Korkmayın. Bu kisrâ son. Öldüğünde daha kisrâ olmayacak. Kayser’den sonra onun da saltanatı bitecek” minvalinde onları rahatlattığını kaydeder. Bu şekilde kisrâların gücü tamamen kırılmış, kayser de Şam’dan büsbütün çıkarılmıştır. Toplamda diğer bölgelerde bir iktidarı kaldıysa, bu da Allah Resulünün duasının bereketiyledir. Çünkü kayser Allah Resulünün davet mektubunu saygıyla karşılamıştı. (el-Bidâye ve’n-Nihâye, 6/191.)
    Ne usta cambazlıklar! Tevilin boyutlarını kestirebildiniz mi? Bunları daha neyle ilzam edebilir, çelişkiye düşürebilirsiniz? Daha baştan Peygamberin “Kayserden/ kisradan sonra başka kayser/ kisra olmayacak” şeklindeki mutlak ifadesini hem gücün boyutu hem gücün alanı açısından iki şekilde sınırlıyorlar. Olmayacak ama nerde; Irak ve Şam’da. Oldu ama nasıl; yarım yamalak, o günkü gibi değil. Oysa teknik ifadeyle hadiste cinsini nefy eden lâ kullanılmış ve onun nekre gelen ismi istiğrak ifade eder. Yani aslında mana “Onlardan sonra hiçbir kayser/ hiçbir kisrâ olmayacak” demektir. Tekitli, iddialı bir ifade bu. Şam nereden çıktı? Şam’da kalmaya devam etseydi, “Başka filan bölge kastediliyor,” “Şu kabiledeki Bizans etkisi kırılacak deniyor” diye tevil edeceklerdi. Adamlar Bizans İmparatorluğunun devam etmesini Peygambere karşı bir delil olarak görmeyi bırakın, bizzat onun duasına bağladılar. Yani olumsuzlukların da farkındayız, bize rağmen yaprak kımıldamaz, her şey kontrolümüzde, bir istemezsek olmaz. Tıpkı Kuran’ın çeşitli yerlerinde olduğu gibi: “Allah dileseydi, birbirlerini öldürmezlerdi.” (Bakara, 2/253) “Allah dileseydi, sizi tek bir ümmet yapardı.” (Mâide, 5/48; Nahl, 16/93.) “Allah dileseydi, onlar şirk koşmazlardı.” (En’âm, 6/107) “Allah dileseydi, bütün insanları hidayete erdirirdi.” (Ra’d, 13/31.)
    Kayser ve kisrâ misalini Rum suresinde gelecekten haber vermenin yanlış çıkması halinde (ki buraya gelene kadar pek çok alternatif yorum ihtimali var) yapılacak tevilleri, haklı çıkarma çabalarını anlamanız açısından verdim. Çünkü maksat gerçeğe değil, inanca sadakat. Zaten gerçek ya da hakikat, inancımızdan başka ne olabilir ki! Hakikat inancı değil, inanç hakikati belirliyor.