Sevgili hocam, seçimlere gittiğimiz şu dönemde ne kadar da gerekli bir çözümleme. İkinci kez dinledim. Elimden geldiğince de dinletiyorum. Sağ olun hocam ❤
16 Yaşında bir gence verilen cevaplara bakınca içimden bu yazıyı yazmak geldi. Hep böyle düşünülür ve belirli bir yaşa gelen insanlar gençleri şanslı zanneder. Şans doğası gereği irasyonel olduğundan kime nerde ne zaman vuracağıda pek belli olmaz. Ama ben işimi şansa bırakmayacağım. Yanılmıyorsam descartes gençliği ızdırap olarak tanımlamıştı. Zordur genç hatta ergen olmak. Enerji yoğunluğuyla birlikte tüm dürtü ve duygular yine dünyayaya atılmışlık çoğu yaş grubundan daha dionyzak bir tempoyla hissedilir. Elbette kategorize edilemez insan ve onun zamanla imtihanı. Aşk zevk öğrenme aile toplum bir yerde çelişkilerin hatta netliklerin bile en güçlü hissedileceği bir gücü vardır gencin. Kavramsal olarak genç her çağda durumda gelişmede hep aynı toyluktadır. Öyle diyorlar şimdiki gençler çok şanslı. Bambaşka dünyaları var. Birbiriyle çok hızlı iletişime geçiyorlar. Bırakın gençleri çocukların bile zamanın eleğinde katılaşarak yaşlanmışların anlayamayacağı süratte birbirini anlama iletişim kurma ve yine flu buğulu hatta platonik hiçte teknoloji içermeyen ama çevreyle yoğun biliçdışı bir ağları vardır. Bu yaş ilerledikçe ancak dejavu ya da koku rastlantı ve olguların benzer doğalarının sanki güneş tutulması gibi üst üste bindiği anlarda hissedilebilir. Bu bağlamda şimdiki gençler şanslı filan değil sadece gençler ve ben 49 yaşımda şunu kesin biliyorum. İnsan önce sevilmek değer verilmek ister. Şu andaki nihat genç değil(gerçi gençkende asabiydi ama yaşlandıkça hepten sinirli ve politize oldu) Bundan çok uzun yıllar önce kalemler ve kılıçlar diye bir programdaydı yanılmıyorsam ve yine kendisi sanatçı ruhada sahip olduğundan duygu yoğunluğu ve melankoli başka alanlarda nasıl ki müthiş bir itici güçse siyasette ister aktif olun isterse olmasın yıkıcı bir doğaya sahiptir. Velhasıl programda söylediği duygu yüklü konuşması şuydu; Yoksul çocuklarıyız bizler ve cumhuriyet yoksul çocukların cumhuriyetidir. Biz sadece başımızın okşanmasıyla bile doyardık oysaki.
Kardeşim ne kadar şanslı olduğunun farkında değilsin. 23 yaşında bir abin olarak söylüyorum ki henüz ben de çok gencim. Yol çok uzun, çok sıkıcı. İnsanlar çok boşlar. Çevrende sadece oyunla vakit geçiren bütün arkadaşların uzaklaşmanı tavsiye ederim. Kütüphanelerde takılmanı, sosyal kulüplere dahil olmanı, okuldaki milletin inek diye tabir ettiği tiplerle arkadaş olmanı gönülden tavsiye ediyorum. Lise yıllarım o kadar boş geçti ki şimdi nasıl ah vah ediyorum anlatamam! Kendine katabildiğin kadar çok şey katmaya çalış. Neyi istiyorum ben diye düşünüp, enstrüman mi çalmak istiyorsun hemen ücretsiz kurs bulup dahil olmaya, dans kurslarına, dil kurslarına ücretsiz bulduğun ne varsa dahil olmaya çalış. Bunlar benim çok geç anladığım şeylerdi. Bir de başka bir tavsiye de içinde bulunduğun şehirde gönüllüluk faaliyetlerini araştırmanı ona göre derneklere gitmeni tavsiye ederim. Seni çok güzel geliştirir ve çok iyi insanlarla tanışırsın.
@@omertoprak7212 Öncelikle verdiğiniz tavsiyler icin tesekkur ediyorum. Aslinda tamamen dediklerinize katiliyorum fakat bazi insanlarin hatta cogu kisinin genclik bir daha gelmiyor lafi kafami kurcaliyor. Sanki bu zamanlarda gezmeye eglenmeye zaman bulamazssam gelecekte pisman olucakmisim gibi geliyo bi yandan da bunlarin degerli olmadigi ve kendimi ne kadar erken toplumdan soyutlayabilirsem okadar iyi olucagini dusunuyorum ve karar veremiyorum.
Hemen aklıma gelen, aydınlanma nedir, çırılçıplak kalarak eldekilerle neyimiz varsa, düşleri inşa etmek. Özgürleşmek dolayısıyla insan olmak süreci...Eşitlik, adalet, erdemle sosyalleşerek, eski karanlıklardan arınma, yeniyi deneme ve sürdürme süreci...
"Bugün ülkemizde olup bitenlerin, sorunların temelinde böyle bir ön yargılar yumağıyla hepimizin dünyaya gözlerimizi açmamız ve içinde bulunduğumuz çağla temas etme, içinde bulunduğumuz dünyayla iletişime geçme yeteneklerimizin hiç oluşmaması vardır." MUAZZAM bir saptama...
Eğitimin boyunduruğa dönüşmemesi için nasıl bir eğitim yapılmalı? Bu konuda da eminim düşünmüşsünüzdür? Bu da çok önemli bir konu. Görüşlerinizi paylaşırsanız çok yararlı olur.
Sayın Dücane Hocam, Aydınlanma insan bilincinin özgürleşme hamlesidir ve onunla akıl baş köşeye oturtulmuştur. Sapare aude! İlerleme, akletme, çalışma, ilerleme, büyüme ile aklın ve bilimin dogmalaşması. Aydınlanma karşıtları, Frankfurt Okulu. Horkheimer ve Adorno. Hocam bir de bu konuyu işleseniz.
Sn Hocam: Aydınlanma zihinsel, kültürel ve bilimsel nir zemin üzerindeki değişimle beraber, feodal sınıfa, aristokrat sınıfa ve kiliseye karşı verilmiş burjuvazinin sınıfsal , siyasi ve ekonomik özgürlük arama mücadelesinin de neticesi değilmi acaba? Tskr ve saygılar
Hocam Kant’ı direk okumakta zorlandığım için,kantı açıklayan,anlaşılmak kılan ve yorumlayan bir yazar ve kitap önerir misiniz? Önereceğiniz yazar ve kitap hangileridir? Teşekkür ediyorum.
Din-Bilim diyalektiğini ve çatışmasını çözmek için şu beş esas gerekli: 1) Din, metafizik ve gayb aleminin literatürüdür, kaynağı bilinç-dışı yani kalptir. Dini bilgiler soyut ve semboliktir, yorum ve tefsir isterler. Bu literatüre bilim adamları Hermenötik dil, diyorlar. Her babayiğidin karı değildir, bu dili çözmek ve yorumlamak… Onun için avam eskiden beri bu literatürü bilge alimlerden almaya çalışmışlar. Fakat cehalet, cesaret verdiği için bugün herkes sokak diliyle o metinleri anlamaya çalışıyor. Akademisyenlerde de bu sokak dili hakimdir. Haliyle bu alanda işin içinden çıkılamayacak hurafeler ortaya çıkıyor; zihinlerde müthiş bir anarşizm hâkim oluyor. Ve maalesef dinin gerçekliği kayboluyor. Bu zihinsel anarşizmin çaresi; semantik, belagat, Hermenötik dil ve kuvvetli bir gramer bilgisidir. Bunlarla yorum yapmaktır. Fakat yorumlarda gerçeklikten kopmamak için müspet Fen ve Bilimleri esas alıp Dini Literatürü onlara göre yorumlamak gerekir. “Akıl ve nakil başka bir deyimle Bilim ve Din çatışırsa akıl ve bilim esas alınır, din ve nakil yorumlanır. Ama o akıl, akıl olsa gerek...” (Muhakemat). Yani dar düşünen ve sağlam bilimsel verileri zor elde eden kişisel bir akıl değil de İnsanlık Aklı olan Fenler esas alınır, dini literatür o fenlerin bedihi verilerine göre tevil edili… Yani yorumlanır. Çünkü “Fenler nev-i insanın (insan türünün) duyu ve hasseleridir.” (İşaratül- İcaz) Maalesef siyasi İslamcıların çoğu ve hatta Nurcular bile bu bedii kuralları hiçe sayıp bedihi bilimsel verileri ve teorik noktaları birbirine kıyas edip, Avrupa’daki teorik verilere dayanarak, “Bilimlerde kesin hiçbir doğru yok” diyen anarşist ve sofist bazı bilim adamlarını esas alıyorlar, dini metinleri yorumlamıyorlar. Toplumda zihinsel bir anarşizme sebep oluyorlar. Ondan sonra dini iktidar yapmak için bin bir hileye başvuruyorlar. 2) Varlığı geçmiş ve geleceğiyle iyi tanımak gerekir… Zahiri hocalar ve akademisyenler kadar Din-Bilim çatışmasını yaşamayan Mutasavvıflar bu tanımaya irfan diyorlar. Mesela bir akademisyen ateist, her şeyi madde ve enerjiden ibaret görüyor. Şimdi bir dindar hocanın, çıkıp enerjinin mücevherliğini, varlığın ve hayatın harikalığını, yazılımı ve saklı gelişme meyli olan evrimsel boyutu hiç anlatmadan, uzaktan Allah’ın o maddi nesneleri yarattığını söylemesi hiç ikna edici olmaz. Kur’an, Hikmet ile Rabbi’nin yoluna çağır, diyor. Hikmet ise en birinci manası bilimsel veri demektir. Bediüzzaman, “Kafir kişi eşyada kudreti (enerjiyi) görür, ama ondaki ilmi görmüyor; onun için sapıtıyor,” diye yazdı. (24. Söz) Demek bilge biri, eşyadaki yarı somut yazılımı ve saklı evrim meylini gösterse o kafir sapıtmayacaktır. Yoksa uzaklardan bir Allah müdahalesini ve mahiyeti bilinmeyen projektör gibi tasavvur edilen bir ilmi anlatmak ve eşyanın evrimsel süreçlerini dışlamak o kafiri daha çok kafir yapar. 3) Galiba dindarlar, bilimlerin bedihi verilerini kabul etseler, dinî bilgilerin evrenselliğini öğrenseler ve artık onlarca bilim-dalı tarafından ispat edilen evrim süreçlerini inkâr etmezseler ve dinsizler varlığın içindeki yazılım ve bilinci görseler, insanlık bu din-bilim savaşından ve zihinsel anarşizmden kurtulur. 4) Dini bilgiler sadece metafizik ve gaybî literatür değiller; aynı zamanda, birer kanun-u külli-i meşhutturlar. (20. Söz). Yani dinî bilgiler bireysel ve tarihi bilgiler değiller. Her yerde gözle görülen evrensel birer yasadırlar. Sırf Halk anlasın diye bireysel somut örnekler üzerinden anlatılmışlardır. Demek eğitimden sorumlu bir kurum olmalı, herkesin anlatmasına izin ve diploma vermemelidir. 5) Okullarda özellikle Üniversitelerde dinî ve fennî bilgiler beraber okutulmalı. Maalesef, İlahiyatlarda hiç fen dersleri yok, Felsefe bile kaldırıldı. Evrim gibi onlarca bilim dalı tarafından ispat edilen bilimsel veriler dahi inkâr ediliyor. Diğer Fakültelerde ise felsefi bir argüman şeklinde dahi olsa dinî literatür okutulmalı, ehil eller tarafından yorumlanmalı. Ki toplumda anarşizm ve hurafecilik prim yapmasın. Medeniyetimiz çift kanatlı olsun. Son Bir Hatırlatma: İslam dini, bedevi bir ortamda doğduğuna rağmen, Kur’an diliyle yirmiden fazla yerde aklı, ilmi (bugünkü tabir ile müşahede (vahiy) ve fen bilimlerini) ve saf akıl demek olan orta yolu tavsiye ettiğinden, başta Yunan olmak üzere bilim ve felsefe sahibi diğer medeni milletlerle karşılaşınca; çok kısa bir zaman içinde onların bütün felsefi ve bilimsel verilerini tercüme etti. Ve kendine mal etti. 500 yıl boyunca onları kullandı ve geliştirdi. 1200 yıllardan sonra Endülüs ve Sicilya üzerinden bu bilimsel ve felsefi birikim, Avrupa’ya aktarılmış oldu. Avrupa o sayede ve İstanbul’dan Avrupa’ya kaçan bilim adamları sayesinde Rönesans’ı yaşadı; daha sonra bu Rönesans gelişti, pozitif fen bilimlerini netice verdi. Avrupa düşünce adamları, bu bilimler sayesinde aydınlandı. Fakat bu sefer tevil edilmediği için yanlış anlaşılan Kitab-ı Mukaddes’in ve Hristiyan dininin on bin meselesiyle o fenleri çelişik buldular. Gerçek hürriyet bu dinden alınan ahlak da dahil, bütün o bağlardan kurtulmaktır, dediler. Bunun üzerine bir kısmı Hümanist, oldu; bir kısmı Materyalist oldu (Marks gibi.) Bir kısmı da serseri oldu. Allah’tan İmmanuel Kant gibi insanlığın değersiz ve ahlaksız olamayacağını anlayan bir mütefekkir başı çekti, şahsi bilim ve felsefesiyle ahlakı ve insanî değerleri korudu, Avrupa’nın geneli (özgür kesim) onun ardında gitti; bugünkü hal meydana geldi. (Dr. Kazım Önder) İşte bugün Ansiklopedilerde Aydınlanma denince yukarıda değinilen o dört grup anlaşılıyor. Fakat işin doğrusu, Gerçek Aydınlanma, insanî değerler ve ahlak ile beraber, bir insanın özellikle bir Müslümanın Fizik, Kimya ve Biyoloji olarak Varlığın ve Hayatın nasıl işlediğini bilmesidir. Müslümana yakışan aydınlanma budur. Maalesef İslam dünyası daha önce yirmi memlekette Rönesans’ı yaşadığı halde hala aydınlanmış değildir. Onun için Dücane Cündioğlu gibileri fire veriyor. Maalesef Dücane Cündioğlu, bu ay yayınlanan Bir Aydınlanma Çözümlemesi videosunda aydınlanmayı ve özgürlüğü hatta Kant’a da mal ederek o dört grup tarzında anlattı. Daha önce Din kayıtsız şartsız itaattir, ideal durum da budur, derken; bu sefer mutlak aklı hâkim kılarak bilimler de dahil bütün bağlardan kurtulmak esastır, İslam dininde düşünce hiç yoktur, diyor. Halbuki sırf Kur’an’da üç binden fazla yerde düşünceye ve akla havale yapılır. Dücane’nin daha önce Semina ve Ata’na vurgusuna dayandırdığı kayıtsız ve şartsız itaat önermesi de doğru değil. Çünkü İslam’da böyle bir gelenek yoktur. Çünkü Sem’ kökü başta anlama ve akletme ile beraber, işitmek ve kabul etmek demektir. (25. Söz; Mücadele Suresi 1. Ayetin Tefsirine bakın.) Hulasa: Vicdan özgürlüğü, fikir özgürlüğü ve teşebbüs özgürlüğü ile beraber Varlığı ve Hayatı Fizik, Kimya ve Biyoloji olarak anlamak Gerçek Aydınlanmadır. Aklı hâkim-i mutlak kılıp ahlaktan, insanlıktan, bilimlerden ve kutsal değerlerden kurtulmak, asla aydınlanma değildir. Bütün dostlarıma binler selam ve saygılar. Okumak için tıklayınız: static.wixstatic.com/ugd/fb93cd_e84c6880eafc4610862231a2e1b43967.pdf
Doğan bey, yetmez ama evet'te EVET mi dediniz? Evet listelerinde adınızı gördüm doğru mu acaba? Inanmak istemiyorum ama sormak zorundayım. Sizin sağ kökenden geldiğinizi biliyorum ama evet dediğinize nedense inanmak istemiyorum. Kandırıldığınıza da inanamam çünkü benim gibi insanlar hayır derken sizin gibi biri nasıl olur da evet der.
Bu dünyada en adil şey nedir sorusuna benim vereceğim tek cevap ölümdür.Her canlı ve cansız bir ömüre sahip zamanı dolunca dünyadan çekilip gidiyor.Ölümü deştiğimizde ise altından zaman çıkıyor.Zamanın eskitemediği hiç birşey yok.İnsanı ele alırsak yaşadığı toplumun benimsediği ortalama ahlak ve dini kuralları benimser.Değişime kapalı bir canlıdır.Zaman bu ahlak ve din kurallarınıda eskitir ve cürütmeye başlar.Yeni nesiller eskiden biraz alıp üstüne yeni koyarak sentezler.Buna örnek verecek olursak; hacimleri aynı olan biri 30 cantigrat,biride 50 cantigrat iki sıvıyı karıştırmak gibidir.Sıvılar birbirine karışınca sıcaklık alışverişinden dolayı yeni karışımın sıcaklığı iki sıvının ortalaması yani 40 cantigrat derece olur.30 cantigrat olan sıvıya mevcud nesil dersek tek başına asla sıcaklığı (değişimi)yükselmez.Burada ölüm yani zaman sihirli bir dokunuş gibi eskiyi öldürürken yeni nesil (kültür) sıvının sıcaklığı gibi biraz artar.Bu sıcaklık farkı bence aydınlanmadır.Şunuda göz önünde tutmak lazım.Zamanın hangi noktasından baktığınıza göre aydınlanma göreceli olarak değişir.Dolayısıyla aydınlanma dinamik ve evrim içindedir.
Sunucu garibim katkim olsun diye arada kucuk bi iki laf ediyor. Sussa max yon verse daha iyi. Bu sefer de bisey demeyen kadin diycez ondan mi korkuo artik
Dücane hocamı ne zaman dinlesem kafamdaki eksik parçalar birleşiyor ve bir aydınlanma yaşıyorum. Bolca sağlık ve uzun ömürler diliyorum
Beğeni hakkı keşke milyonkez olsaydı...
Var olun güzel hocam...
Sevgili hocam, seçimlere gittiğimiz şu dönemde ne kadar da gerekli bir çözümleme. İkinci kez dinledim. Elimden geldiğince de dinletiyorum. Sağ olun hocam ❤
16 Yaşında bir gence verilen cevaplara bakınca içimden bu yazıyı yazmak geldi. Hep böyle düşünülür ve belirli bir yaşa gelen insanlar gençleri şanslı zanneder. Şans doğası gereği irasyonel olduğundan kime nerde ne zaman vuracağıda pek belli olmaz. Ama ben işimi şansa bırakmayacağım. Yanılmıyorsam descartes gençliği ızdırap olarak tanımlamıştı. Zordur genç hatta ergen olmak. Enerji yoğunluğuyla birlikte tüm dürtü ve duygular yine dünyayaya atılmışlık çoğu yaş grubundan daha dionyzak bir tempoyla hissedilir. Elbette kategorize edilemez insan ve onun zamanla imtihanı. Aşk zevk öğrenme aile toplum bir yerde çelişkilerin hatta netliklerin bile en güçlü hissedileceği bir gücü vardır gencin. Kavramsal olarak genç her çağda durumda gelişmede hep aynı toyluktadır. Öyle diyorlar şimdiki gençler çok şanslı. Bambaşka dünyaları var. Birbiriyle çok hızlı iletişime geçiyorlar. Bırakın gençleri çocukların bile zamanın eleğinde katılaşarak yaşlanmışların anlayamayacağı süratte birbirini anlama iletişim kurma ve yine flu buğulu hatta platonik hiçte teknoloji içermeyen ama çevreyle yoğun biliçdışı bir ağları vardır. Bu yaş ilerledikçe ancak dejavu ya da koku rastlantı ve olguların benzer doğalarının sanki güneş tutulması gibi üst üste bindiği anlarda hissedilebilir. Bu bağlamda şimdiki gençler şanslı filan değil sadece gençler ve ben 49 yaşımda şunu kesin biliyorum. İnsan önce sevilmek değer verilmek ister. Şu andaki nihat genç değil(gerçi gençkende asabiydi ama yaşlandıkça hepten sinirli ve politize oldu) Bundan çok uzun yıllar önce kalemler ve kılıçlar diye bir programdaydı yanılmıyorsam ve yine kendisi sanatçı ruhada sahip olduğundan duygu yoğunluğu ve melankoli başka alanlarda nasıl ki müthiş bir itici güçse siyasette ister aktif olun isterse olmasın yıkıcı bir doğaya sahiptir. Velhasıl programda söylediği duygu yüklü konuşması şuydu; Yoksul çocuklarıyız bizler ve cumhuriyet yoksul çocukların cumhuriyetidir. Biz sadece başımızın okşanmasıyla bile doyardık oysaki.
Bloomberght de salı günleri kaçırmadan takip ettik..buradan da tekrar izliyoruz..teşekkürler hocam 🙂🙏🏻
16 yaşımda yetersiz felsefe bilgimle bunları anlamaya çalışıp anlayamamak o kadar keyifli ki
Anlamaya çalışıp anlamak daha da keyifli büyük resmi görmeye başlıyorsun:)
Kardeşim ne kadar şanslı olduğunun farkında değilsin. 23 yaşında bir abin olarak söylüyorum ki henüz ben de çok gencim. Yol çok uzun, çok sıkıcı. İnsanlar çok boşlar. Çevrende sadece oyunla vakit geçiren bütün arkadaşların uzaklaşmanı tavsiye ederim. Kütüphanelerde takılmanı, sosyal kulüplere dahil olmanı, okuldaki milletin inek diye tabir ettiği tiplerle arkadaş olmanı gönülden tavsiye ediyorum. Lise yıllarım o kadar boş geçti ki şimdi nasıl ah vah ediyorum anlatamam! Kendine katabildiğin kadar çok şey katmaya çalış. Neyi istiyorum ben diye düşünüp, enstrüman mi çalmak istiyorsun hemen ücretsiz kurs bulup dahil olmaya, dans kurslarına, dil kurslarına ücretsiz bulduğun ne varsa dahil olmaya çalış. Bunlar benim çok geç anladığım şeylerdi. Bir de başka bir tavsiye de içinde bulunduğun şehirde gönüllüluk faaliyetlerini araştırmanı ona göre derneklere gitmeni tavsiye ederim. Seni çok güzel geliştirir ve çok iyi insanlarla tanışırsın.
@@omertoprak7212 Öncelikle verdiğiniz tavsiyler icin tesekkur ediyorum. Aslinda tamamen dediklerinize katiliyorum fakat bazi insanlarin hatta cogu kisinin genclik bir daha gelmiyor lafi kafami kurcaliyor. Sanki bu zamanlarda gezmeye eglenmeye zaman bulamazssam gelecekte pisman olucakmisim gibi geliyo bi yandan da bunlarin degerli olmadigi ve kendimi ne kadar erken toplumdan soyutlayabilirsem okadar iyi olucagini dusunuyorum ve karar veremiyorum.
Harikasın arkadaşım :)
Çok güzel tanımlamışsın
Oley yeni video...
Kagit + kalem + kahve hazir ediyim 😌😌
Aydınlatıcı bir söhbet olmuş.TŞK.👏🏻
Hocayı dinlerken tüylerim diken diken oldu. Bu nasıl konuya hazırlıktır... Buram buram emek var videoda... Çok akıcıydı ...
Hemen aklıma gelen, aydınlanma nedir, çırılçıplak kalarak eldekilerle neyimiz varsa, düşleri inşa etmek. Özgürleşmek dolayısıyla insan olmak süreci...Eşitlik, adalet, erdemle sosyalleşerek, eski karanlıklardan arınma, yeniyi deneme ve sürdürme süreci...
Teşekkürler 👍❤
güçlü bir programlardan biriydi, zaman güzel aktı dinlerken
"Bugün ülkemizde olup bitenlerin, sorunların temelinde böyle bir ön yargılar yumağıyla hepimizin dünyaya gözlerimizi açmamız ve içinde bulunduğumuz çağla temas etme, içinde bulunduğumuz dünyayla iletişime geçme yeteneklerimizin hiç oluşmaması vardır." MUAZZAM bir saptama...
Günümüzde toplum yaratmanın tutkalı dinler değil insan hakları ve modern etiktir. Ve gelecekte böyle toplumlar bireylerin aydınlanması ile mümkündür.
Eğitimin boyunduruğa dönüşmemesi için nasıl bir eğitim yapılmalı? Bu konuda da eminim düşünmüşsünüzdür? Bu da çok önemli bir konu. Görüşlerinizi paylaşırsanız çok yararlı olur.
Eğitim dogmatik değil de tartışmaya açık olursa boyunduruğa dönüşmez.
Sayın Dücane Hocam,
Aydınlanma insan bilincinin özgürleşme hamlesidir ve onunla akıl baş köşeye oturtulmuştur. Sapare aude! İlerleme, akletme, çalışma, ilerleme, büyüme ile aklın ve bilimin dogmalaşması. Aydınlanma karşıtları, Frankfurt Okulu. Horkheimer ve Adorno. Hocam bir de bu konuyu işleseniz.
Hocam size bilgilerinizden dolayı sonsuz saygım var , şu dinler yalandır, mitolojik hikayedir deyin de hep birlikte rahatlayalım...
Sn Hocam:
Aydınlanma zihinsel, kültürel ve bilimsel nir zemin üzerindeki değişimle beraber, feodal sınıfa, aristokrat sınıfa ve kiliseye karşı verilmiş burjuvazinin sınıfsal , siyasi ve ekonomik özgürlük arama mücadelesinin de neticesi değilmi acaba?
Tskr ve saygılar
Hocam Kant’ı direk okumakta zorlandığım için,kantı açıklayan,anlaşılmak kılan ve yorumlayan bir yazar ve kitap önerir misiniz? Önereceğiniz yazar ve kitap hangileridir? Teşekkür ediyorum.
Heinz Heimsoeth - Kant'ın Felsefesi
@@heironist çok teşekkür ediyorum
👍👍
Ergin olma konusuna "Vahyin sekuler tarihi" videosunda deginilmisti sanirim...
9:27 Düşünsel aydınlanma olması için 1938 sonrasında da öncesindeki fikirlerle yönetilmesi gerekirdi.
Cumhuriyet Devrimi henüz ergenlik döneminde bitkisel hayata girmiş olarak yorumlamak yanlış olmaz kanaatindeyim
❤❤❤❤
İzledim ❤❤❤
Din-Bilim diyalektiğini ve çatışmasını çözmek için şu beş esas gerekli:
1) Din, metafizik ve gayb aleminin literatürüdür, kaynağı bilinç-dışı yani kalptir. Dini bilgiler soyut ve semboliktir, yorum ve tefsir isterler. Bu literatüre bilim adamları Hermenötik dil, diyorlar. Her babayiğidin karı değildir, bu dili çözmek ve yorumlamak… Onun için avam eskiden beri bu literatürü bilge alimlerden almaya çalışmışlar. Fakat cehalet, cesaret verdiği için bugün herkes sokak diliyle o metinleri anlamaya çalışıyor. Akademisyenlerde de bu sokak dili hakimdir. Haliyle bu alanda işin içinden çıkılamayacak hurafeler ortaya çıkıyor; zihinlerde müthiş bir anarşizm hâkim oluyor. Ve maalesef dinin gerçekliği kayboluyor.
Bu zihinsel anarşizmin çaresi; semantik, belagat, Hermenötik dil ve kuvvetli bir gramer bilgisidir. Bunlarla yorum yapmaktır. Fakat yorumlarda gerçeklikten kopmamak için müspet Fen ve Bilimleri esas alıp Dini Literatürü onlara göre yorumlamak gerekir. “Akıl ve nakil başka bir deyimle Bilim ve Din çatışırsa akıl ve bilim esas alınır, din ve nakil yorumlanır. Ama o akıl, akıl olsa gerek...” (Muhakemat). Yani dar düşünen ve sağlam bilimsel verileri zor elde eden kişisel bir akıl değil de İnsanlık Aklı olan Fenler esas alınır, dini literatür o fenlerin bedihi verilerine göre tevil edili… Yani yorumlanır. Çünkü “Fenler nev-i insanın (insan türünün) duyu ve hasseleridir.” (İşaratül- İcaz)
Maalesef siyasi İslamcıların çoğu ve hatta Nurcular bile bu bedii kuralları hiçe sayıp bedihi bilimsel verileri ve teorik noktaları birbirine kıyas edip, Avrupa’daki teorik verilere dayanarak, “Bilimlerde kesin hiçbir doğru yok” diyen anarşist ve sofist bazı bilim adamlarını esas alıyorlar, dini metinleri yorumlamıyorlar. Toplumda zihinsel bir anarşizme sebep oluyorlar. Ondan sonra dini iktidar yapmak için bin bir hileye başvuruyorlar.
2) Varlığı geçmiş ve geleceğiyle iyi tanımak gerekir… Zahiri hocalar ve akademisyenler kadar Din-Bilim çatışmasını yaşamayan Mutasavvıflar bu tanımaya irfan diyorlar. Mesela bir akademisyen ateist, her şeyi madde ve enerjiden ibaret görüyor.
Şimdi bir dindar hocanın, çıkıp enerjinin mücevherliğini, varlığın ve hayatın harikalığını, yazılımı ve saklı gelişme meyli olan evrimsel boyutu hiç anlatmadan, uzaktan Allah’ın o maddi nesneleri yarattığını söylemesi hiç ikna edici olmaz.
Kur’an, Hikmet ile Rabbi’nin yoluna çağır, diyor. Hikmet ise en birinci manası bilimsel veri demektir. Bediüzzaman, “Kafir kişi eşyada kudreti (enerjiyi) görür, ama ondaki ilmi görmüyor; onun için sapıtıyor,” diye yazdı. (24. Söz) Demek bilge biri, eşyadaki yarı somut yazılımı ve saklı evrim meylini gösterse o kafir sapıtmayacaktır.
Yoksa uzaklardan bir Allah müdahalesini ve mahiyeti bilinmeyen projektör gibi tasavvur edilen bir ilmi anlatmak ve eşyanın evrimsel süreçlerini dışlamak o kafiri daha çok kafir yapar.
3) Galiba dindarlar, bilimlerin bedihi verilerini kabul etseler, dinî bilgilerin evrenselliğini öğrenseler ve artık onlarca bilim-dalı tarafından ispat edilen evrim süreçlerini inkâr etmezseler ve dinsizler varlığın içindeki yazılım ve bilinci görseler, insanlık bu din-bilim savaşından ve zihinsel anarşizmden kurtulur.
4) Dini bilgiler sadece metafizik ve gaybî literatür değiller; aynı zamanda, birer kanun-u külli-i meşhutturlar. (20. Söz). Yani dinî bilgiler bireysel ve tarihi bilgiler değiller. Her yerde gözle görülen evrensel birer yasadırlar. Sırf Halk anlasın diye bireysel somut örnekler üzerinden anlatılmışlardır. Demek eğitimden sorumlu bir kurum olmalı, herkesin anlatmasına izin ve diploma vermemelidir.
5) Okullarda özellikle Üniversitelerde dinî ve fennî bilgiler beraber okutulmalı. Maalesef, İlahiyatlarda hiç fen dersleri yok, Felsefe bile kaldırıldı. Evrim gibi onlarca bilim dalı tarafından ispat edilen bilimsel veriler dahi inkâr ediliyor.
Diğer Fakültelerde ise felsefi bir argüman şeklinde dahi olsa dinî literatür okutulmalı, ehil eller tarafından yorumlanmalı. Ki toplumda anarşizm ve hurafecilik prim yapmasın. Medeniyetimiz çift kanatlı olsun.
Son Bir Hatırlatma:
İslam dini, bedevi bir ortamda doğduğuna rağmen, Kur’an diliyle yirmiden fazla yerde aklı, ilmi (bugünkü tabir ile müşahede (vahiy) ve fen bilimlerini) ve saf akıl demek olan orta yolu tavsiye ettiğinden, başta Yunan olmak üzere bilim ve felsefe sahibi diğer medeni milletlerle karşılaşınca; çok kısa bir zaman içinde onların bütün felsefi ve bilimsel verilerini tercüme etti. Ve kendine mal etti. 500 yıl boyunca onları kullandı ve geliştirdi.
1200 yıllardan sonra Endülüs ve Sicilya üzerinden bu bilimsel ve felsefi birikim, Avrupa’ya aktarılmış oldu. Avrupa o sayede ve İstanbul’dan Avrupa’ya kaçan bilim adamları sayesinde Rönesans’ı yaşadı; daha sonra bu Rönesans gelişti, pozitif fen bilimlerini netice verdi. Avrupa düşünce adamları, bu bilimler sayesinde aydınlandı. Fakat bu sefer tevil edilmediği için yanlış anlaşılan Kitab-ı Mukaddes’in ve Hristiyan dininin on bin meselesiyle o fenleri çelişik buldular. Gerçek hürriyet bu dinden alınan ahlak da dahil, bütün o bağlardan kurtulmaktır, dediler. Bunun üzerine bir kısmı Hümanist, oldu; bir kısmı Materyalist oldu (Marks gibi.) Bir kısmı da serseri oldu. Allah’tan İmmanuel Kant gibi insanlığın değersiz ve ahlaksız olamayacağını anlayan bir mütefekkir başı çekti, şahsi bilim ve felsefesiyle ahlakı ve insanî değerleri korudu, Avrupa’nın geneli (özgür kesim) onun ardında gitti; bugünkü hal meydana geldi. (Dr. Kazım Önder)
İşte bugün Ansiklopedilerde Aydınlanma denince yukarıda değinilen o dört grup anlaşılıyor. Fakat işin doğrusu, Gerçek Aydınlanma, insanî değerler ve ahlak ile beraber, bir insanın özellikle bir Müslümanın Fizik, Kimya ve Biyoloji olarak Varlığın ve Hayatın nasıl işlediğini bilmesidir. Müslümana yakışan aydınlanma budur. Maalesef İslam dünyası daha önce yirmi memlekette Rönesans’ı yaşadığı halde hala aydınlanmış değildir. Onun için Dücane Cündioğlu gibileri fire veriyor.
Maalesef Dücane Cündioğlu, bu ay yayınlanan Bir Aydınlanma Çözümlemesi videosunda aydınlanmayı ve özgürlüğü hatta Kant’a da mal ederek o dört grup tarzında anlattı. Daha önce Din kayıtsız şartsız itaattir, ideal durum da budur, derken; bu sefer mutlak aklı hâkim kılarak bilimler de dahil bütün bağlardan kurtulmak esastır, İslam dininde düşünce hiç yoktur, diyor.
Halbuki sırf Kur’an’da üç binden fazla yerde düşünceye ve akla havale yapılır. Dücane’nin daha önce Semina ve Ata’na vurgusuna dayandırdığı kayıtsız ve şartsız itaat önermesi de doğru değil. Çünkü İslam’da böyle bir gelenek yoktur. Çünkü Sem’ kökü başta anlama ve akletme ile beraber, işitmek ve kabul etmek demektir. (25. Söz; Mücadele Suresi 1. Ayetin Tefsirine bakın.)
Hulasa: Vicdan özgürlüğü, fikir özgürlüğü ve teşebbüs özgürlüğü ile beraber Varlığı ve Hayatı Fizik, Kimya ve Biyoloji olarak anlamak Gerçek Aydınlanmadır. Aklı hâkim-i mutlak kılıp ahlaktan, insanlıktan, bilimlerden ve kutsal değerlerden kurtulmak, asla aydınlanma değildir.
Bütün dostlarıma binler selam ve saygılar.
Okumak için tıklayınız: static.wixstatic.com/ugd/fb93cd_e84c6880eafc4610862231a2e1b43967.pdf
Otoriteye ihtiyacımız var demek bir varsayımdır.
Otorite teriminin ne anlamda kullanıldığını anladığınızdan kuşkuluyum..
Ateşli corona olmus yatıyorum.Sizi dinleyerek.
Geçmiş olsun, acil şifalar dilerim.
@@DucaneCundiogluResmiKanal Çok teşekkür ederim.
Hocam, kundaklanmanızı nasıl hatırladığınızı merak ettim. :(
ohh hocam bele yastık :)
cumhuriyet bir aydınlanma hareketidir. dak: 9
kundak ve kefen, bebeği kundaklamak, ölüyü kefenlemek. dak: 45-46
irfan kültür, ilim, aydınlanma dak: 1:15:00
Aydınlanma annesütünden kesilmektedir. Artık emmeyi reddetmektir.
Doğan bey, yetmez ama evet'te EVET mi dediniz? Evet listelerinde adınızı gördüm doğru mu acaba? Inanmak istemiyorum ama sormak zorundayım. Sizin sağ kökenden geldiğinizi biliyorum ama evet dediğinize nedense inanmak istemiyorum. Kandırıldığınıza da inanamam çünkü benim gibi insanlar hayır derken sizin gibi biri nasıl olur da evet der.
aydınlanma değil merhamet. Alev Alatlı
Bu dünyada en adil şey nedir sorusuna benim vereceğim tek cevap ölümdür.Her canlı ve cansız bir ömüre sahip zamanı dolunca dünyadan çekilip gidiyor.Ölümü deştiğimizde ise altından zaman çıkıyor.Zamanın eskitemediği hiç birşey yok.İnsanı ele alırsak yaşadığı toplumun benimsediği ortalama ahlak ve dini kuralları benimser.Değişime kapalı bir canlıdır.Zaman bu ahlak ve din kurallarınıda eskitir ve cürütmeye başlar.Yeni nesiller eskiden biraz alıp üstüne yeni koyarak sentezler.Buna örnek verecek olursak; hacimleri aynı olan biri 30 cantigrat,biride 50 cantigrat iki sıvıyı karıştırmak gibidir.Sıvılar birbirine karışınca sıcaklık alışverişinden dolayı yeni karışımın sıcaklığı iki sıvının ortalaması yani 40 cantigrat derece olur.30 cantigrat olan sıvıya mevcud nesil dersek tek başına asla sıcaklığı (değişimi)yükselmez.Burada ölüm yani zaman sihirli bir dokunuş gibi eskiyi öldürürken yeni nesil (kültür) sıvının sıcaklığı gibi biraz artar.Bu sıcaklık farkı bence aydınlanmadır.Şunuda göz önünde tutmak lazım.Zamanın hangi noktasından baktığınıza göre aydınlanma göreceli olarak değişir.Dolayısıyla aydınlanma dinamik ve evrim içindedir.
Dinleyin gidin gelip video altında kibirlerinizi bilgiymiş gibi kusmayın
Sunucu garibim katkim olsun diye arada kucuk bi iki laf ediyor. Sussa max yon verse daha iyi. Bu sefer de bisey demeyen kadin diycez ondan mi korkuo artik
Karl Marx ne demiş🤔
Otorite etikmidir? Cevap 😄😄😄.. Tabi ki etik değildir