Cuma Hutbesi (07) - Şeyh Muzaffer Ozak K.S - 27 Haziran 1980

Sdílet
Vložit
  • čas přidán 17. 08. 2014
  • Berat Gecesi
    Dört mühim gece
    İçkiye tövbe etmeyenler
    Her şeyin hayırlısını istemeli
    Şaban'ın 15.gecesinde Cenab-ı Hakkın hitabı
    Manevi rızık
    Gece namazı (Teheccüd) hakkında
    Berat Gecesi Efendimize verilen müjde
    Berat Gecesinden istifade edemeyen dört sınıf insan
    Dargınlık hakkında
    Buğz-i fillah/Hubb-i fillah
    Berat Gecesi yapılması gerekenler
    Berat Gecesi Efendimizin yaptığı dua
    Berat Gecesi yapılacak dua
    Dua
    Kıssa : Sadaka hakkında
    Tavsiyeler

Komentáře • 10

  • @yavuzkarabulut5688
    @yavuzkarabulut5688 Před 6 měsíci

    İslam'a hizmet edenlerden Allah razı olsun ❤

  • @elifpolat5271
    @elifpolat5271 Před 11 měsíci

    Canım Efendim ❤🌹🌹🤲🤲

  • @hasangungor5451
    @hasangungor5451 Před 24 dny

    🌹🌹🌹

  • @ufukkaya7903
    @ufukkaya7903 Před 2 lety +1

    Allah razı olsun hocam

  • @eminegul3055
    @eminegul3055 Před měsícem

    Yâ Rabb'i benim ismimi kötüler, şakiler, asiler kâfirler defterine kaydettinse ismimi oradan sil.
    Yâ Rabb'i eğer ismimi sâidler, sâlihler, mü'minler defterine kaydettinse ismimi orada ibka (bâki) et. Benim ismimi oradan silme.
    Âmîn.

  • @necmettinozcan8519
    @necmettinozcan8519 Před 4 lety +4

    Hak, İbadet Eder mi?
    Sen varlığının, Hakk’ın varlığı olduğunu, bilsen de
    bilmesen de, varlığın, O’nun varlığı!..
    Bu bilişle, fark edişle, yapında bir değişiklik olmuyor ki!..
    Sadece, varlığının hakikatini kavrayıp idrak etmiş oluyorsun!.. Atomüstü
    boyuttaki yapında, bileşiminde bir değişiklik oluşmuyor ki!..
    Yaşamın, bu bilgiye rağmen, varoluş gayene uygun bir biçimde, içinde
    bulunduğun boyutun şartlarına göre devam ediyor...
    Nasıl ki, madde bedeninin varlığı dahi, Hakk’ın varlığı ile
    meydana gelmişse; buna rağmen, yeme-içme-uyuma gibi şeylere muhtaçsa; bu
    ihtiyaç duyma onun Hakk’ın varlığından meydana gelmiş olmasına
    engel değilse; ve hatta, bu oluş biçiminin dilenilmesinin bir neticesi ise...
    Aynı biçimde, ibadet adı verilen, namaz, oruç, zikir gibi birtakım
    çalışmaların da, senin Hakk’ın varlığı ile meydana gelen oluşumuna ters düşmez!..
    Zira bu çalışmalar, ruh dediğimiz mikrodalga-holografik ışınsal
    beden ve beyninin, ölüm ötesi yaşamda, içinde bulunacağı ortam şartları dolayısıyla,
    ihtiyaç duyacağı nûra veya enerjiye gerekli olduğu için konmuştur!..
    Nasıl ki beden, burada varlığını Hakk’tan almasına rağmen, yemeye
    içmeye gerek duyuyorsa; ve bu durumu da orijininin HAK oluşuna ters değilse;
    ruh bedenin yani holografik bedenin de, yarınki ölüm ötesi yaşamda namazın,
    orucun, zikrin meydana getireceği enerjiye ihtiyacı vardır!..
    İşte ibadet adı verilen çalışmalar bu zorunluluk sebebiyle
    konulmuştur!..
    Sen diyelim ki, şu anda varlığının Hakk’ın varlığı olduğunu
    biliyorsun; ama buna rağmen de bedensel ihtiyaçların ortadan kalkmıyor!..
    Bunun gibi, ruh yani holografik bedenin ve beynin
    de, yarın içinde bulunacağı ortam ve şartlar itibarıyla belli bir enerjiye ihtiyaç duyacaktır!..
    O enerji ise ancak bu Dünya’da, bedenli yaşam içinde iken,
    beynin üretmesi ile elde edilir.
    Dünya’da iken gelecekte gerekli olan enerji elde edilmemiş ise, ölüm ötesi
    yaşam içinde bunun elde edilmesine imkân yoktur. Çünkü, oradaki holografik
    ışınsal yapılı beyin, holografik bedendir. Holografik bedendeki beyin
    böyle bir şey üretemez!..
    Üretemeyeceği için de, oradakilerin hepsi:
    “Keşke Dünya’ya geri gitsek de yapmadığımız amelleri yapsak!”
    diyeceklerdir.
    Dünya’ya gelmekten gaye; Dünya şartlarına ulaşmak, yani Dünya’da yaşarken
    sahip olduğu ışınsal dalga yapı üreten biyolojik beyine geri dönmek, onu elde
    etmektir!.. Ki bu asla mümkün değildir!..
    O yüzden, işin hakikat bilgisine vâkıf olabilmiş, fakat şakî olması
    hasebiyle gerekli çalışmaları yapmamış olan birçok zevât cehennemdedir.
    İşte bu yüzden, Abdülkerîm el Ciylî Hazretleri, İnsan-ı
    Kâmil kitabında; Eflatun’u, varlığın birçok hakikat
    sırlarına vâkıf olmasına rağmen, cehennemde gördüğünü yazar
    Birçok hakikat sırlarına vâkıf olmuş kişi dahi cehennemdedir!.. Bunlar, işin
    “SIR” noktalarıdır
    Buna karşılık;
    “Cennet ehlinin birçoğunu, bühl kişiler teşkil eder.”
    Buyurur Hz. Rasûlullâh (aleyhisselâm).
    Zira, cennete gidiş olayı, kişinin ameline bağlı değildir.
    Rasûlullâh (aleyhisselâm)’dan dinlerler ki:
    − Hiçbiriniz, kendi amelinizle cennete giremezsiniz!..
    − Sen de mi yâ Rasûlullâh?..
    − Evet, ben de!.. Ne var ki, Allâh’ın rahmeti beni kuşatmıştır.
    Yani, “varoluşumda beni cennetlik olarak takdir etmiş. Beni, saîd
    olarak dünyaya getirmiş. Bu yüzden ben cennete gideceğim...” demek
    istemektedir.
    Kişi eğer, cennete gidecekse saadet ehlinin amelleri kendisine
    kolaylaştırılır.
    Saadet ehli; namaz, oruç, zikir gibi birtakım çalışmaları yapmak, başkaları
    için yaşamak; birimsel varlığının menfaatlerinden başkaları uğruna vazgeçmek; “nefs”ini
    başkalarına tercih edip kendini öne geçirmek değil, başkaları uğruna “nefs”ini
    kurban edip onların menfaatinin gerektirdiği, onlara yardımcı olabilecek bir
    biçimde yaşamak gibi cennet denilen ortama uygun, nûrunu, enerjisini artırıcı
    çalışmalar içinde olur.
    İşte bu sebepten dolayı, sadece hakikat bilgisini elde
    etmek değil; hakikat bilgisini elde ettikten sonra da,
    varlığın oluş sisteminin gereği olarak, hakikatten sonraki marifet
    ilminin gerektirdiği bir biçimde, belli çalışmalar yaparak, holografik
    beyin ve bedenine o enerjiyi yüklemek zorundadır kişi... Elbette bu
    ona kolaylaştırılmış ise bunu yapabilir. Yapmayanı suçlamıyorum!.. Oluş
    sistemini anlatmaya çalışıyorum.
    Şayet kişi, cennet yaşantısı dediğimiz, kendindeki ilâhî vasıflarla
    tahakkuk edebilme ortamında kendi hakikatini yaşamak için var
    edilmişse, ona hakikat ilmi ile birlikte, marifet ilmi de
    ihsan olunur.
    Bu marifet ilminin sonucu olarak, yaşamdaki sistemin nasıl
    var olduğu, nasıl işlediği, bu işleyişin gereği, neler yapması gerektiği fark
    ettirilir.
    Artık o kişi, hakikatin ilmine vâkıf olmasıyla birlikte,
    zâhirde de yapılması gereken fiilleri hakkı ile yerine
    getirir.
    “Liyağfire lekallâhu mâ tekaddeme min zenbike ve mâ teahhare ve yütimme
    nı’meteHÛ ‘aleyke ve yehdiyeke sıraten müstekıyma”
    “Bu yüzden Allâh, senin geçmiş ve (fethe rağmen oluşacak)
    gelecek tüm zenbini (bedenselliğinin doğal getirisi perdeliliklerini)
    mağfiret eder (örter) ve sana olan nimetini tamamlar; seni,
    hakikatini yaşama yolunda yürütür!” (48.Feth: 2)
    Allâh, gelmiş ve gelecek bütün günahlarını bağışlamıştır Rasûlullâh
    (aleyhisselâm)’ın..
    Buna rağmen gene de Rasûlullâh (aleyhisselâm)’a şöyle
    buyurulmuştur Kur’ân-ı Kerîm’de:
    “Ayrıca gecenin bir kısmında, yararını göreceğin, Kurân’la teheccüde
    kalk (uyanarak salâtı yaşa)! Umulur ki Rabbin sende Mâkam-ı
    Mahmud’u bâ’seder (sende o mâkamın özelliklerini açığa çıkartır... {Ve
    çıkartmıştır da “İnna fetahnaleke” âyetinde bildirilen husus ile.})!”
    (17.İsra’: 79)
    Âyeti gelmiştir.
    “Sana yararlı olmak üzere geceleri kalk, namaz kıl”!..
    Çünkü; “Velen tecide li sünnetallâhi tebdiylâ”, “Allâh’ın varediş
    sisteminde asla değişiklik olmaz!” ...