PROF. DR. ÖMER ÖZSOY, "KUR'AN'LA ARAMIZDAKİ MESAFEYİ AŞMANIN İMKAN VE SINIRLARI"

Sdílet
Vložit
  • čas přidán 21. 08. 2024

Komentáře • 6

  • @sakiraydin5580
    @sakiraydin5580 Před 4 lety +5

    Vakfın bu tür çalışmalarından dolayı çok güzel işler yapması takdire şayandır...
    ALLAH bereketlendirsin inşallah...

  • @Aksadamus
    @Aksadamus Před rokem

    Her zamana hitab eden bir sunum olmuş. Allah razı olun.

  • @nihalnh4l813
    @nihalnh4l813 Před 4 lety +7

    Sonunda kullandigi *Leyla Mecnun * metaforu harikaydi.
    Mecnun' un Leyla'sina kavustugundaki husran,pismanlik,şaşkınlık...kisacasi şoku yaşayan biri olarak gerçekten ilmî sahiciligi olan bu sunumu kiymetli buluyorum.
    Tesekkurler Omer Özsoy

  • @mustafaeken7736
    @mustafaeken7736 Před 4 lety +14

    Mecnunun Leylasına kavuştuğunda uğradığı şaşkınlık aslında iki yönlü bir hayal kırıklığıdır.
    1. Uğruna onca mücadele ettiği kişiye veya şeye vasıl olmak, piskolojisinin gereği olarak insanda bir sukutu hayale yol açar. Hepimiz en çok istediğimiz bir şeyi aldıktan sonra pişmanlıklar yaşamışızdır. Arzunun büyüklüğü ile pişmanlığın büyüklüğü genelde doğru orantılı olur.
    2. Mecnun aslında tabiatında var olan ve ilahi kaynağa yöneltilmesi gereken aşkını suret olan Leyla'ya yöneltmiş ve Leylayı bulunca sükütu hayale uğramıştır. Oysa tabiatındaki aşkı bulmak için Leyla bir perdedir. Gönlünün sükuna ulaşması için perdeyi aşıp, ilahi aşka kavuşması gerekmektedir. Aksi takdirde pişmanlık ve azap kaçınılmazdır.
    Burada Sn. Özsoy'un yorumu incelik barındırmaktadır. Esas itibariyle hocanın demek istediği, insanların yüklediği anlamları (mecnunun leylasına olduğu gibi) kaldırdığımızda Kur'an-i Kerim'in ayetlerinin manalarından bazılarının günümüz insanın doğru kabul ettiği değerler ile aynı doğrultuda olmayabileceğidir. Bu yorum, günümüz insanın doğru kabul ettiği değerlerin doğru olduğu anlamına gelmemektedir. Aynı şekilde Kuran-ı Kerimin ayetlerinin haşa hatalı değerler içerdiği anlamına da gelmez. Bu bakımdan Kurani Kerimin ayetlerinin büyük çoğunluğunun her dönem bütün insanlık için genel geçer kaideler içeren hükümler olduğunu (Allahın birliği, dürüstlük doğruluk vb.) bazı özel hükümlerin ise kendi dönemindeki sosyolojik vakaları kapsadığını (Peygamber efendimizin savaşlarına ve hanımlarına ilişkin ayetler vb.) kabul etmek gerekir. Ancak bu hükümlerin hangileri olduğunun tespiti gayet zor ve âlimlerin anlayabileceği bir iştir. Böyle bir tespitte bulunmanın bu işle akademik anlamda uğraşmayan insan için anlamı da tartışılabilir. Esas itibariyle Kuran-i Kerim'in Mübin olması yani bir Müslümanın, Müslüman olarak yaşaması için gereken her şeyin çok açıkça herkes tarafından bilindiği (32 ve 54 farz ve büyük günahlar gibi) de dikkate alındığında, bu tip derin sulara ancak erbabının girmesi, tabir-i caizse yüzme bilmeyenin bu sulara girmemesi kanaatindeyim.
    Bu zamanda Kuran-i Kerimin doğru anlaşılması için gösterilen çabalardan iki farklı sonuç ortaya çıkarmaktadır.
    1. Bu tip çalışmalarda bulunanlar esasında büyük bir ilmi gayretle ve aşkla Kuran-i Kerimi doğru anlama yönünde çaba sarfetmekte ve hurafelerden de dini temizlemektedirler. Bu gayret ve aşklarının olması tabi ki de bütün görüş ve fikirlerinin doğru olduğu anlamına da gelmemektedir. İhlas ile çalıştıkları sürece isabet ettikleri görüşlerde büyük sevap aldıkları gibi isabetsiz görüşlerinde dahi çalışmalarının karşılığında sevap kazanabilirler. Bu Cenab-ı Allah'ın bileceği bir iştir. Ancak netice itibariyle kendilerini gelenekselci olarak addeden bir takım İslami gruplar tarafından benimsenmeleri mümkün görünmemektedir. Bu bağlamda bu hocalarımız aslında hizmet ettikleri dini alandaki büyük çevrelerin tepkisini çekmektedirler. Bu hocaların görüş serdettikleri konulardaki ilmi gayretlerinden ziyade muhatap kitledeki tahammülsüzlükten kaynaklanmaktadır. Hâlbuki bu çevrelerin tehdit, baskı vb. yöntemler kullanmak yerine fikre karşı fikirle yanıt verip, varsa söyleyecek sözleri ilmi yönden cevap vermeleri lazım gelmektedir. Türkiye’nin sosyolojik koşulları içinde bu çalışmaları yapanların maalesef bu noktada en azından bir süre daha balık bilmezse halık bilir demekten başka seçenekleri görünmemektedir.
    2. Bu çalışmaları yapanların belki de en büyük dilemması ise aslında dini Mübin-i İslam’a hizmet etmek isterken maalesef günümüzde dini alanda şüpheleri bulunan, deist ve ateist kesimlerce sahiplenmeleridir. Aslında gayeleri bu değildir. Dini alanda şüpheleri bulunan, deist ve ateist kesimlerin kendi inançsızlıklarına, Kuran-ı Kerimi doğru anılmak için gayret gösterenlerden kendilerine göre delil bulmaları, eminim ki bu çalışmaları yapanların hoşuna gitmemektedir. Aslında onlar günümüz insanı için dinin doğru anlaşılmasından başka gaye gütmemektedirler. Zira, ortaçağ ve skolastik zihniyetle üretilmiş dini argümanlar 21. yüzyıl insanı için çok mantıklı gelmemektedir. O nedenle günümüz dünyasında 1,7 milyar müslüman olmasına rağmen, maalesef ülkemizde ve İslam dünyasında çoğu insan, inanmış gibi görünmeyi, gerçekten inanmaya tercih etmektedir.
    Netice itibariyle, Kur’an-ı Kerimi gerçekten doğru anlam yolunda çaba sarf eden kulların emeğini Rabbim zayi etmeyecektir. Bu arayışlar sonucu varılan sonucun ise hakiki müminin imanını eksiltmemesi, aksine ziyadeleştirmesi gerekir. Zira burada şüphe noktasından değil de doğruya ulaşma gayesinden hareket etmek gerekmektedir. Dolayısıyla bu alanda yapılacak çalışmaların akademik eleştirisel bakışı esas almak suretiyle değil, mutlak iman doğrultusundan hareketle başlatılması gerektiğini düşünmekteyim. Avam anlamayacak diye bilimsel çalışma yapmaktan geri durulmaması gerektiği gibi, ulaşılan sonuçların da ilgili yerlerde daha dikkatli bir dil kullanmak surette paylaşılması gerektiği elzemdir.
    Cenab-ı Allah dinini doğu anlama ve yaşama yolunda çaba sarf edenleri her iki cihanda da mükafatlandırsın. Âmin.

  • @muratoncel4023
    @muratoncel4023 Před 4 lety +6

    Başından sonuna harika bir sunumdu. Teşekkürler hocamıza ve kuran çalışmaları vakfına.