GİTME EY YOLCU - Mehmet Âkif

Sdílet
Vložit
  • čas přidán 9. 05. 2023
  • Geçenler varsa İslâm'ın şu çiğnenmiş diyârından;
    Şu yüz binlerce yurdun kanlı, zâirsiz mezârından;
    Yürekler parçalar bir nevha dinler reh güzârından.
    Bu mâtem, kim bilir, kaç münkesir kalbin gubârından
    Hurûş etmekte, son ümmidinin son inkisârından?
    Evet, son inkisârından ki yoktur cebrin imkânı:
    Batıp gitmiş nazarlar beklemekten fecr-i nâzânı!
    Nasıl, ey yolcu, bin lâ'net gelip ezmez ki vicdânı;
    Dudaklar, çak çak olmuş, içerken zehr-i hüsrânı,
    Uzaktan baktı-koşmak nerde!- milyonlarca yârânı!
    Bu ıssız âşiyanlar bir zaman candan muazzezdi;
    Bu damlar böyle baykuş seslerinden çın çın ötmezdi;
    Şu kurbağlar seken vâdide, ceylânlar koşup gezdi;
    Şu coşmuş, ağlayan ırmak ne handan gölgeler sezdi;
    Bütün mâziyi bir tufan, fakat, hep boğdu, hep ezdi!
    Vefâsız yurd! Öz evlâdın için olsun, vefâ yok mu?
    Neden kalbin kararmış? Bin ocaktan bir ziyâ yok mu?
    İlahî, kimsesizlikten bunaldım, âşina yok mu?
    Vatansız, hânümansız bir garîbim... Mültecâ yok mu?
    Bütün yokluk mu her yer? Bâri bir "Yok!" der sadâ yok mu?
    ***
    Gitme ey yolcu, beraber oturup ağlaşalım:
    Elemim bir yüreğin kârı değil paylaşalım:
    Ne yapıp ye'simi kahreyleyeyim bilmem ki?
    Öyle dehşetli muhîtimde dönen mâtem ki!
    Ah! Karşımda vatan nâmına bir kabristan
    Yatıyor şimdi Nasıl yerlere geçmez insan?
    Şu mezarlar ki, uzanmış gidiyor, ey yolcu,
    Nereden başladı yükselmeye, bak, nerede ucu!
    Bu ne hicrân-ı müebbed, bu ne hüsrân-ı mübîn
    Ezilir rûh-i semâ, parçalanır kalb-i zemin!
    Azıcık kurcala toprakları, seyret ne çıkar:
    Dipçik altında ezilmiş, parçalanmış kafalar!
    Bereden reng-i hüviyetleri uçmuş yüzler!
    Kim bilir hangi şenaatle oyulmuş gözler!
    «Medeniyet» denilen vahşete lânet eder,
    Nice yekpâre kesilmiş de sırıtmış dişler!
    Süngülenmiş, kanı donmuş nice binlerle beden!
    Nice başlar, nice kollar ki, cüdâ cisminden!
    Beşiğinden alınıp parçalanan mahlûkât;
    Sonra nâmusuna kurban edilen bunca hayat!
    Bembeyaz saçları katranlara batmış dedeler!
    Göğsü baltayla kırılmış memesiz vâlideler!
    Teki binlerce kesik gözdeye âid kümeler:
    Saç, kulak, el, çene, parmak Bütün enkaz-ı beşer!
    Bakalım, yavrusu uğrar mı, deyip, karnından,
    Canavarlar gibi şişlerde kızarmış nice can!
    İşte bunlar o felâket-zedelerdir ki, düşün,
    Kurumuş ot gibi doğrandı bıçaklarla bütün!
    Müslümanlıkları bîçârelerin öyle büyük
    Bir cinâyet ki: Cezâlar ona nisbetle küçük!
    Ey bu toprakta birer nâş-ı perişan bırakıp
    Yükselen, mevkib-i ervâh! Sakın arza bakıp
    Sanmayın: Şevk-ı şehâdetle coşan bir kan var
    Bizde leşten daha hissiz, daha kokmuş can var!
    Bakmayın, hem tükürün çehre-i murdarımıza!
    Tükürün: Belki biraz duygu gelir ârımıza!
    Tükürün cebhe-i lâkaydına Şark'ın, tükürün!
    Kuşkulansın, görelim, gayreti halkın, tükürün!
    Tükürün milleti alçakça vuran darbelere!
    Tükürün onlara alkış dağıtan kahbelere!
    Tükürün Ehl-i Salîb'in o hayasız yüzüne!
    Tükürün onların aslâ güvenilmez sözüne!
    Medeniyet denilen maskara mahlûku görün:
    Tükürün maskeli vicdânına asrın, tükürün!
    Hele İ'lanı zamanında şu mel'ul harbin,
    "Bize Efkar-ı umumumiyesi lazım Garb'ın";
    Oda ALLAHI bırakmakla olur herzesini,
    Halka iman gibi telkin ile, dinin sesini
    Susturan aptalın idrakine bol bol tükürün
    Yine hicran ile çılgınlıgın üstünde bu gün,
    Bana Vahdet gibi bir yar-ı musaid lazım
    Artık ey yolcu bırak, ben yanlız ağlayayım
    Mehmet Akif Ersoy

Komentáře •